21 Ağustos 2014 Perşembe

İNDİR KALKANLARI !!!



Egolarımızla kuşatılmış durumdayız, malum. Zaten hep öyleydik te, son yıllarda bu kavram çokça sorgulanır olunca, neyle savaştığımızı, neyi kabullenmeye çalıştığımızı ve neyle barışmaya uğraştığımızı tanımlayabilir olduk.
Egonun oyunlarından biri de, aslında daha samimi, daha kendimiz gibi davranmayı hayal ederken, artık öğretilmişlik mi dersiniz, -yine yeni kavramlardan olan- X Jenerasyonunun talihsiz “asla zayıf olduğunu gösterme!” düsturu mu, kalkanlara bürünmemize sebep olması. “Eğer çok fazla şöyle olduğumu açık edersem, insanlar bana daha az saygı duyabilir...” Ne saçmalık!!! Ama dedik ya, ego işte.. Ve sırf bu yüzden, olmadığımız gibi davranıyoruz bazı –pek çok??- durumda. Hepimizin var bir duruşu ve pek te beğeniyoruz üstelik. İçimizdeki en yumuşak, en insancıl, en sıcak yönlerimizi törpülemek pahasına da olsa, ona sahip çıkmaya çalışıyoruz. Ve birşey daha söyleyeyim mi; bunları takmayıp en hesapsız olanlarımıza da, “birazcık değişik...” diyoruz, en kibarca.. Ayrıca, bunu yüksek sesle de dile getirip, “ben hiç öyle değilim, ben hiç şöyle yapmam, aa asla” dediğimiz zamanlar da oluyor. Konumlandırma sarsılmasın, mazallah..
Ama bunu yemeyenler de çıkıyor..  Çaaatt diye diyor ki, “yoo sen tam olarak ta öylesin, neden kendinle ilgili böyle bir izlenim yaratasın ki?”.. Gek gükk..
Şimdi yakalandığına mı yanacaksın, söylenenin doğru olmasının yarattığı mahçubiyetle mi mücadele edeceksin?  Ve böyle birşey söyleyebilecek  çok az insan varken –ve zaten sadece onların yanındayken kalkanlarından arınmışken- başka bir tanesinin sana denk gelmesine mi şaşacaksın?

Hissiyatı ile ilgili ise iki seçenek var. Söylenen, senin “tatlı” ama “göstermesem daha iyi” diyip, mahçup gülümsediğin bir yanınsa, için sımsıcak olur. Ve benim yaptığım gibi, bu duygu hatırına birkaç satır yazılmasını hak eder.
Veya, zaten aslında olmadığın ama o ya da bu nedenle “zorunda” hissettiğin bir alandan geldiyse atak, o bir fena... Onu yapmayın, yapmayalım.  
Yani... En yumuşak karnımız en güçlü tarafımız aslında. Özellikle, kurumsal kimlikti, toplum baskısıydı, yaşanmış kötü tecrübelerdi, şuydu buydu derken, kendi yarattığımız mini karakterlerle “aslolanımız”ı düşmanımız kılar oluyoruz. Kalkanlarımızla kendimizi kendimizden mi koruyoruz, aslında ne saçmalıyoruz??   

Bu yazı biraz da, bunu yemeyen kişilere.  -Hiç te abartmıyorum- bize insanlığımızı hatırlattıkları için.

P.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder