Egolarımızla kuşatılmış
durumdayız, malum. Zaten hep öyleydik te, son yıllarda bu kavram çokça
sorgulanır olunca, neyle savaştığımızı, neyi kabullenmeye çalıştığımızı ve
neyle barışmaya uğraştığımızı tanımlayabilir olduk.
Egonun oyunlarından biri
de, aslında daha samimi, daha kendimiz gibi davranmayı hayal ederken, artık
öğretilmişlik mi dersiniz, -yine yeni kavramlardan olan- X Jenerasyonunun
talihsiz “asla zayıf olduğunu gösterme!” düsturu mu, kalkanlara bürünmemize sebep olması. “Eğer çok fazla şöyle olduğumu
açık edersem, insanlar bana daha az saygı duyabilir...” Ne saçmalık!!! Ama
dedik ya, ego işte.. Ve sırf bu yüzden, olmadığımız gibi davranıyoruz bazı –pek
çok??- durumda. Hepimizin var bir duruşu ve pek te beğeniyoruz üstelik.
İçimizdeki en yumuşak, en insancıl, en sıcak yönlerimizi törpülemek pahasına da
olsa, ona sahip çıkmaya çalışıyoruz. Ve birşey daha söyleyeyim mi; bunları takmayıp en hesapsız olanlarımıza da,
“birazcık değişik...” diyoruz, en kibarca.. Ayrıca, bunu yüksek sesle de dile
getirip, “ben hiç öyle değilim, ben hiç şöyle yapmam, aa asla” dediğimiz
zamanlar da oluyor. Konumlandırma sarsılmasın, mazallah..
Ama bunu yemeyenler de çıkıyor.. Çaaatt diye diyor ki, “yoo sen tam olarak ta
öylesin, neden kendinle ilgili böyle bir izlenim yaratasın ki?”.. Gek gükk..
Şimdi yakalandığına mı
yanacaksın, söylenenin doğru olmasının yarattığı mahçubiyetle mi mücadele
edeceksin? Ve böyle birşey
söyleyebilecek çok az insan varken –ve
zaten sadece onların yanındayken kalkanlarından arınmışken- başka bir tanesinin
sana denk gelmesine mi şaşacaksın?
Hissiyatı ile ilgili ise iki
seçenek var. Söylenen, senin “tatlı” ama “göstermesem daha iyi” diyip, mahçup
gülümsediğin bir yanınsa, için sımsıcak olur. Ve benim yaptığım gibi, bu duygu
hatırına birkaç satır yazılmasını hak eder.
Veya, zaten aslında olmadığın ama
o ya da bu nedenle “zorunda” hissettiğin bir alandan geldiyse atak, o bir
fena... Onu yapmayın, yapmayalım.
Yani... En yumuşak karnımız en güçlü tarafımız aslında. Özellikle, kurumsal kimlikti, toplum baskısıydı, yaşanmış kötü tecrübelerdi, şuydu buydu derken, kendi
yarattığımız mini karakterlerle “aslolanımız”ı düşmanımız kılar oluyoruz.
Kalkanlarımızla kendimizi kendimizden mi koruyoruz, aslında ne saçmalıyoruz??
Bu yazı biraz da, bunu yemeyen
kişilere. -Hiç te abartmıyorum- bize
insanlığımızı hatırlattıkları için.
P.