19 Temmuz 2014 Cumartesi

BİRAZ KUZEYİNDEN BİRAZ GÜNEYİNDEN; GÜLERYÜZLÜ VİETNAM...

* Babylon Dergi No:10'da yayınlanmıştır.

Pekçok yere gittiniz belki ama Vietnam’a yolunuz düşmediyse, mutlaka gidin! Hiç mi fırsat olmadı bir yerleri gezip görmeye; ilk fırsatta gidilecek yerler listenize Vietnam’ı da ekleyin. 8 günde 3 şehrini merkez alarak gezdiğim bu “güleryüzlü” ülkeden notlarım...

Ho Chi Min City (HCMC)

Gezi yazıları genelde “nasıl gidilir” sorusuna cevap verilerek başlar. Kuralı bozmayalım; Istanbul’dan Ho Chi Min City, eski adıyla Saygon’a, hergün karşılıklı direkt uçuşlar var. Uçuş süresi ortalama 10 saat. Havaalanına indikten sonra şehir merkezine taksi, otobüs ve hatta sırt çantanızla seyahat ediyorsanız moto-taksilerle 30-50 dk içinde varabilirsiniz. HCMC Vietnam’ın en büyük şehri ve genel itibarıyla da “büyük şehir” görünümünde.. Elbette, 7 milyondan fazla nüfuslu kentte 5 milyon adet motosiklet bulunduğunu söyledikten sonra, içine daldıkça karşılaşılacak “kendine özgülüklerine” de çok ta şaşırmamak gerek.

HCMC merkezli olarak gidilebilecek yerlere geçmeden önce şehirde yapılacaklardan bahselim. Katedralinden müzesine, çarşısından pazarına görülecek pek çok yer var tabii ki; özellikle War Remnants Museum’un, Vietnam denince akla gelen ilk kelime savaş iken, görülmesi gerekir. Şehrin genelini göreyim derseniz günübirlik turlar var ve öğle yemeği dahil en fazla 5 dolar. Ama kendiniz gezerek keşfetmeyi tercih ederseniz birkaç tavsiye: 1975’te Saygon’u teslim almaya gelen tankların kapilarini kirarak geçmesiyle, Amerika ile olan savaşın fiilen bitişinin sembolü olan Reunification Sarayı ve Çinlilerin en güzel tapınaklarından sayılan Thien Hau Pagodası görmeye değer. Hayatın oldukça ucuz olduğu bu ülkede alışveriş yapmadan durmak neredeyse imkansız. Adres olarak, hediyelik eşyasından, kıyafet, çanta, ayakkabıya, Vietnam’a özgü yüzlerce yiyecek-içecek çeşitlerine kadar herşeyi bulabileceğiniz Ben Thanh Market’i önerebillirim. Buralara ulaşımı taksilerle, çek çek olarak bildiğimiz cyclo’larla veya moto-taksilerle sağlayabilirsiniz. Herbiri için ödeyeceğiniz ücret, en fazla 1,5 dolar.  Bu arada, şehir geziniz sırasında “bir mola vereyim” derseniz masajlardan masaj beğenebilirsiniz.


HCMC’de geceleri de hareketli ama saatler alışılmışın biraz dışında. Mekanlar akşam 9-10 gibi kapılarını açıyorlar ve eğlence nispeten erken başlıyor ama aynı şekilde de gece 2 gibi neredeyse heryer kapanmış oluyor. Chill Sky Bar, 27 katlı AB Tover binasının tepesinde bu sene açılmış, tüm şehri gören manzarası ile oldukça büyük açık ve kapalı alana sahip güzel bir bar, www.chillsaigon.com. Biraz daha hareket isterseniz, Apocalypse Now iyi bir seçenek olabilir; 2 katlı kapalı mekan expatlar ve turistlerin de rağbet gösterdiği bir yer, http://apocalypsesaigon.com.. Daha da geç saate kalmak isteyenler, back-packer’ların bölgesi olarak bilinen Bui Vien Caddesi’ne gidip, açık olan sayılı mekanlardan Go2 Cafe-bar’da birşeyler içerek, sakinleri gereği hareketi eksik olmayan caddede geceyi tamamlayabilir. Martini Bar ve Blanchy’s Tash Bar da seçeneklerden...

HCMC hareketli gidilebilecek yerlere ve hayatımda yediğim belki de en taze ve lezzetli yemeğe geçelim. Tavsiye edeceğim 3 yer var. İlki, aslında HCMC’i ziyaret eden herkesin de gitmediği bir yer, Can Gio-Monkey Island:

Buraya Monkey Island denmesi boşuna değil tabii ki. Milli Park kapsamındaki bölgede, yollarda serbestçe gezen onlarca maymunun arasından geçerek, ABD-Vietnam savaşı sırasında Vietnamlı gerillaların saklandıkları ve timsah dolu nehirde, zor doğa koşullarında mücadele verdikleri, Rung Sac Gerilla Karargahı’na ulaşıyorsunuz. Bu bölgeye belli bir noktadan sonra ancak küçük teknelerle gidilebiliyor. Savaşın izlerini ve tarihin yanısıra doğa da gerçekten çok etkileyici, özellikle de mangrove ormanları .

Maymunların “dostane” saldırılarını başarıyla atlattıktan sonra, 10 km mesafedeki Can Gio Beach’e ulaşıp rüya yemeğiniz için hazırlıklara başlayabilirsiniz. Evet, önden bir hazırlık yapmanız gerekiyor; şöyle ki:  Yüzlerce leğen içinde canlı canlı onlarca deniz ürününün satıldığı Can Gio Balık Pazarı’na uğruyorsunuz, istediklerinizi seçip beğeniyorsunuz, torbaya doldurtup deniz kenarındaki restoranlara gidip, torbaları teslim ediyosunuz. Istakozundan karidesine, midyesine, ahtapotuna ve adını bilmediğim ama tadına aşık olduğum deniz ürünlerini pişirip getiriyorlar ve alması, pişirtmesi yanında içeceği dahil adam başı en fazla 15 dolar ödüyorsunuz. Unutamayacaksınız...

Mekong Deltası

HCMC’den hareketle gidilebilecek bir diğer yer ise Mekong Deltası. Ülkenin en güneyinde bulunan Mekong Nehri, toplam 6 ülke ve 4500 km katederek Uzakdoğu’yu boylu boyunca geçiyor ve Vietnam’ın pirinç kasesi olarak anılıyor. Sadece pirinç degil, tropikal meyve ve çiçekleri ile de ünlü.. Şeker kamışı, hindistan cevizi ve balık halkın diğer geçim kaynakları. Zaten turizm de tüm bu unsurların üzerinden ilerliyor denebilir. Delta haliyle kanallarla dolu; böyle olunca da birçok şey nehirde hallediliyor; bu durumun en ilgi çekici yansıması da yüzen marketler (floating markets).  Toptancılar nispeten büyük teknelerle dururlarken diğer alıcılar daha ufak teknelerle gelip alışveriş yapıyorlar; görmeye alışkın olduğumuz ticaretten çok uzak ve şüphesiz görülesi...  Deltadaki tur boyunca pirinç yufkası, hindistan cevizi şekerlemeleri, pirinç helvası imalatlarının yapıldığı birkaç köy ziyareti –ki bu köylerin bazılarına dar kanallardan kanolarla ilerleyip ulaşabiliyorsunuz- ve ufak çocukların söylediği yerel şarkılar eşliğinde yiyeceğiniz yine çok lezzetli yemekler de aktiviteleriniz arasında olacak. Hayatın tam anlamıyla suyun üzerinde sürüp gittiği bu “dünyada”, teknelerin sahiplerini koruduklarına ve olası tehlikeleri görmek için de gözlere ihtiyacı olduğu düşünülüyor. Nehirde göreceğiniz irili ufaklı tüm teknelerin önüne çizilmiş olan 2 tane göz bu inanışın gelenekselleşmiş hali.

Cu Chi Tünelleri

Kuzeye yönelmeden önce, yarım gününüzü ayırarak görebileceğiniz üçüncü adres ise Cu Chi Tünelleri. Bu bölge bir kez daha savaşla bezeli yakın tarihi hatırlatıyor ancak savaş sırasında tamamen yok olan doğal örtüsünün şu anki halini görmek için bile gitmeye değer. Yer yer gökyüzünü bile göremeyeceğiniz heybette bambu ormanları ve daha birçok ağaçla kaplanmış heryer. Ama gökyüzünden yeryüzüne ve dahası yerin altına çevirince yüzünüzü, 20  yıl boyunca genişleyerek inşa edilen ve 250 km2’lik bir alana yayılan tünellerin bağlantılarındaki kurtuluş mücadelesi başka türlü bir hayranlık ve yanında saygı da uyandırıyor. Tünel deyince aklınıza birilerinden kaçmak için kullanılan geçitler gelmesin. İçinde insanların yaşadığı, 3 katlı yeraltı şehirlerinden bahsediyoruz. Cu Chi Tünelleri’nde savaşma ve çalışma alanları, mutfak, uyuma yerleri, Saygon nehrine açılan gizli çıkışlar var. Tünel girişleri orjinal olarak Amerikan askerlerinin giremeyeceği kadar dar; Vietnam’lılar bir anlamda minyon yapılarının avantajını kullanmışlar. Günümüzde, turistlerin de girebilmesi için bazı tüneller genişletilmiş durumda.

HCMC ve çevresini gördükten ve artık milyonlarca motorsikletle beraber yaşamaya biraz olsun alıştıktan sonra yönümüzü kuzeye çevirelim; ilk durak Vietnam’ın başkenti Hanoi.

Hanoi

Hanoi’ye HCMC’den 2 saatlik bir uçak yolculuğuyla ulaşabilirsiniz. Başkent olmasına rağmen, HCMC ile karşılaştırılınca büyük şehir görüntüsünden uzak sayılabilecek bir şehir burası. Görülecek yerler genelde Eski Şehir (Old Quarter) ve Fransız Koloni Bölgesi şeklinde isimlendirilen alanlarda toplanmış. Eski Şehir turunuz sırasında One Pillar Tapınağı, Hoan Kiem Göl Parkı ve Ulusal Vietnam Tarih Müzesi görülebilecek yerler arasında. Fransız Koloni Bölge’sinde ise Ho Chi Min Mozolesi ve Parlamento binası görülebilir. Hanoi’de görece olarak yapacak şeyler sınırlı ama genelde turistlerin Unesco tarih mirası listesinde bulunan Halong Bay’a geçmeden önce bir nevi durak olarak kullandıkları şehri, geleneksel Thang Long Su Kukla Tiyatrosu’nu da görmeden terketmeyin. Cuma-Cumartesi günlerine denk geldiyseniz Gece Pazarı’nı da (Night Market) görmelisiniz, pazarlık kabiliyetinizi test etmek için birebir.

Halong Bay

Vietnam rotamdaki en büyüleyici yerdi burası... Doğru sezona denk getirildiğinde, burası Vietnam’a gelmek için başlıbaşına bir sebep olabilir.  Şubat-Nisan arası pek tavsiye edilmiyor çünkü hem çok soğuk hem de sisli oluyormuş. Benim ziyaretim Aralık ayındaydı, pırıl pırıl olduğunu söyleyemem ama havanın işleri bozduğunu söylemek te haksızlık olur.  Rüzgar ve dalgalar 3000’den fazla adacık, sayısız mağara ve kireçtaşı tepeleri oluşturmuş; size de bu harika oluşumların arasında ahşap junk teknelerle yapacağınız gezinin tadını çıkartmak kalıyor. Günübirlik, 2 veya 3 gece konaklamalı turlar mevcut. Benim tavsiyem en azından 1 gece bu doğa harikası yerde teknede konaklamanız ve güneşin doğuşuna ve batışına da şahit olmanız. Kendinizi gerçekten şanslı hissedeceksiniz.


1 gece konaklamalı turun programı şu şekilde: Teknenin demirleyip küçük kayıklarla sizi karaya çıkardığı ilk nokta, Thien Canh Son Mağarası. Devasa büyükükteki mağara, içindeki ışık efektlerinin de katkısıyla insanı büyülüyor. 2 gece konaklamalı turlarda, 2.gece bu mağaralarda verilen bir parti de bulunuyormuş, vaktiniz varsa kaçırmayın.. Mağaranın bulunduğu adanın sahilinde mevsimine göre yüzebilir veya kanoyla 1 saatten uzun süre gezebilirsiniz. Kürek sesleri dışında eksiksiz ve kusursuz bir sessizlik... Geceyi korunaklı bir bölgede geçirip nefis bir uyku çektikten sonra kahvaltı sabah 7’de, izzet ikram yine sınırsız. Siz çayın kahvenin tadını eşsiz manzara eşliğinde çıkartırken bir yandan da Vung Vieng Balıkçı Köyü’ne doğru yol alınıyor. Burası yüzen bir balıkçı köyü.. Tek odalı evlerin etrafında bahçe-tarla yerine balık ağları, küçük çocukların altında bisiklet yerine bambu kayıklar olan ama uydu antenli televizyon ve buzdolaplarına da sahip yüzen evlerde süren şaşırtıcı bir yaşam ve yine gülen yüzler. Dönüş yolu ve öğleden sonra tekrar Halong City’ye varış.. Oradan da zamanınız, bütçeniz, hayalleriniz elverdiğince yeni duraklara hareket. Benden de selamlar..

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder