Pekçok yere gittiniz
belki ama Vietnam’a yolunuz düşmediyse, mutlaka gidin! Hiç mi fırsat olmadı bir
yerleri gezip görmeye; ilk fırsatta gidilecek yerler listenize Vietnam’ı da
ekleyin. 8 günde 3 şehrini
merkez alarak gezdiğim bu “güleryüzlü” ülkeden notlarım...
Ho Chi Min City (HCMC)
Gezi yazıları genelde “nasıl gidilir” sorusuna cevap verilerek başlar.
Kuralı bozmayalım; Istanbul’dan Ho Chi Min City, eski adıyla Saygon’a, hergün
karşılıklı direkt uçuşlar var. Uçuş süresi ortalama 10 saat. Havaalanına
indikten sonra şehir merkezine taksi, otobüs ve hatta sırt çantanızla seyahat
ediyorsanız moto-taksilerle 30-50 dk içinde varabilirsiniz. HCMC Vietnam’ın en
büyük şehri ve genel itibarıyla da “büyük şehir” görünümünde.. Elbette, 7
milyondan fazla nüfuslu kentte 5 milyon adet motosiklet bulunduğunu söyledikten
sonra, içine daldıkça karşılaşılacak “kendine özgülüklerine” de çok ta
şaşırmamak gerek.
HCMC merkezli olarak gidilebilecek yerlere geçmeden önce şehirde yapılacaklardan bahselim.
Katedralinden müzesine, çarşısından pazarına görülecek pek çok yer var tabii
ki; özellikle War Remnants Museum’un, Vietnam denince akla gelen ilk kelime
savaş iken, görülmesi gerekir. Şehrin genelini göreyim derseniz günübirlik
turlar var ve öğle yemeği dahil en fazla 5 dolar. Ama kendiniz gezerek
keşfetmeyi tercih ederseniz birkaç tavsiye: 1975’te Saygon’u teslim almaya gelen
tankların kapilarini kirarak geçmesiyle, Amerika ile olan savaşın fiilen
bitişinin sembolü olan Reunification
Sarayı ve Çinlilerin en güzel tapınaklarından sayılan Thien Hau Pagodası görmeye değer. Hayatın oldukça ucuz olduğu bu ülkede alışveriş yapmadan durmak
neredeyse imkansız. Adres olarak, hediyelik eşyasından, kıyafet, çanta,
ayakkabıya, Vietnam’a özgü yüzlerce yiyecek-içecek çeşitlerine kadar herşeyi
bulabileceğiniz Ben Thanh Market’i
önerebillirim. Buralara ulaşımı taksilerle, çek çek olarak bildiğimiz cyclo’larla
veya moto-taksilerle sağlayabilirsiniz. Herbiri için ödeyeceğiniz ücret, en
fazla 1,5 dolar. Bu arada, şehir geziniz
sırasında “bir mola vereyim” derseniz masajlardan masaj beğenebilirsiniz.
HCMC hareketli gidilebilecek yerlere ve hayatımda yediğim belki de en taze
ve lezzetli yemeğe geçelim. Tavsiye edeceğim 3 yer var. İlki, aslında HCMC’i
ziyaret eden herkesin de gitmediği bir yer, Can Gio-Monkey Island:
Buraya Monkey Island denmesi boşuna değil tabii ki. Milli Park kapsamındaki
bölgede, yollarda serbestçe gezen onlarca maymunun arasından geçerek,
ABD-Vietnam savaşı sırasında Vietnamlı gerillaların saklandıkları ve timsah
dolu nehirde, zor doğa koşullarında mücadele verdikleri, Rung Sac Gerilla Karargahı’na ulaşıyorsunuz. Bu bölgeye belli bir
noktadan sonra ancak küçük teknelerle gidilebiliyor. Savaşın izlerini ve tarihin
yanısıra doğa da gerçekten çok etkileyici, özellikle de mangrove ormanları .
Maymunların “dostane” saldırılarını başarıyla atlattıktan sonra, 10 km
mesafedeki Can Gio Beach’e ulaşıp rüya yemeğiniz için hazırlıklara
başlayabilirsiniz. Evet, önden bir hazırlık yapmanız gerekiyor; şöyle ki: Yüzlerce leğen içinde canlı canlı onlarca deniz
ürününün satıldığı Can Gio Balık Pazarı’na uğruyorsunuz, istediklerinizi seçip
beğeniyorsunuz, torbaya doldurtup deniz kenarındaki restoranlara gidip,
torbaları teslim ediyosunuz. Istakozundan karidesine, midyesine, ahtapotuna ve
adını bilmediğim ama tadına aşık olduğum deniz ürünlerini pişirip getiriyorlar
ve alması, pişirtmesi yanında içeceği dahil adam başı en fazla 15 dolar
ödüyorsunuz. Unutamayacaksınız...
Mekong Deltası
HCMC’den hareketle gidilebilecek bir diğer yer ise Mekong Deltası. Ülkenin en güneyinde bulunan Mekong Nehri, toplam 6
ülke ve 4500 km katederek Uzakdoğu’yu boylu boyunca geçiyor ve Vietnam’ın
pirinç kasesi olarak anılıyor. Sadece pirinç degil, tropikal meyve ve çiçekleri
ile de ünlü.. Şeker kamışı, hindistan cevizi ve balık halkın diğer geçim
kaynakları. Zaten turizm de tüm bu unsurların üzerinden ilerliyor denebilir. Delta
haliyle kanallarla dolu; böyle olunca da birçok şey nehirde hallediliyor; bu
durumun en ilgi çekici yansıması da yüzen marketler (floating markets). Toptancılar nispeten büyük teknelerle
dururlarken diğer alıcılar daha ufak teknelerle gelip alışveriş yapıyorlar;
görmeye alışkın olduğumuz ticaretten çok uzak ve şüphesiz görülesi... Deltadaki tur boyunca pirinç yufkası,
hindistan cevizi şekerlemeleri, pirinç helvası imalatlarının yapıldığı birkaç
köy ziyareti –ki bu köylerin bazılarına dar kanallardan kanolarla ilerleyip
ulaşabiliyorsunuz- ve ufak çocukların söylediği yerel şarkılar eşliğinde
yiyeceğiniz yine çok lezzetli yemekler de aktiviteleriniz arasında olacak. Hayatın
tam anlamıyla suyun üzerinde sürüp gittiği bu “dünyada”, teknelerin sahiplerini
koruduklarına ve olası tehlikeleri görmek için de gözlere ihtiyacı olduğu
düşünülüyor. Nehirde göreceğiniz irili ufaklı tüm teknelerin önüne çizilmiş
olan 2 tane göz bu inanışın gelenekselleşmiş hali.
Cu Chi Tünelleri
Kuzeye yönelmeden önce, yarım gününüzü ayırarak görebileceğiniz üçüncü
adres ise Cu Chi Tünelleri. Bu bölge
bir kez daha savaşla bezeli yakın tarihi hatırlatıyor ancak savaş sırasında
tamamen yok olan doğal örtüsünün şu anki halini görmek için bile gitmeye değer.
Yer yer gökyüzünü bile göremeyeceğiniz heybette bambu ormanları ve daha birçok
ağaçla kaplanmış heryer. Ama gökyüzünden yeryüzüne ve dahası yerin altına
çevirince yüzünüzü, 20 yıl boyunca
genişleyerek inşa edilen ve 250 km2’lik bir alana yayılan tünellerin
bağlantılarındaki kurtuluş mücadelesi başka türlü bir hayranlık ve yanında
saygı da uyandırıyor. Tünel deyince aklınıza birilerinden kaçmak için kullanılan
geçitler gelmesin. İçinde insanların yaşadığı, 3 katlı yeraltı şehirlerinden
bahsediyoruz. Cu Chi Tünelleri’nde savaşma ve çalışma alanları, mutfak, uyuma
yerleri, Saygon nehrine açılan gizli çıkışlar var. Tünel girişleri orjinal
olarak Amerikan askerlerinin giremeyeceği kadar dar; Vietnam’lılar bir anlamda
minyon yapılarının avantajını kullanmışlar. Günümüzde, turistlerin de
girebilmesi için bazı tüneller genişletilmiş durumda.
HCMC ve çevresini gördükten ve artık milyonlarca motorsikletle beraber
yaşamaya biraz olsun alıştıktan sonra yönümüzü kuzeye çevirelim; ilk durak
Vietnam’ın başkenti Hanoi.
Hanoi’ye HCMC’den 2 saatlik bir uçak yolculuğuyla ulaşabilirsiniz. Başkent
olmasına rağmen, HCMC ile karşılaştırılınca büyük şehir görüntüsünden uzak
sayılabilecek bir şehir burası. Görülecek yerler genelde Eski Şehir (Old Quarter) ve Fransız
Koloni Bölgesi şeklinde isimlendirilen alanlarda toplanmış. Eski Şehir
turunuz sırasında One Pillar Tapınağı, Hoan Kiem Göl Parkı ve Ulusal Vietnam
Tarih Müzesi görülebilecek yerler arasında. Fransız Koloni Bölge’sinde ise Ho
Chi Min Mozolesi ve Parlamento binası görülebilir. Hanoi’de görece olarak
yapacak şeyler sınırlı ama genelde turistlerin Unesco tarih mirası listesinde
bulunan Halong Bay’a geçmeden önce bir nevi durak olarak kullandıkları şehri,
geleneksel Thang Long Su Kukla Tiyatrosu’nu
da görmeden terketmeyin. Cuma-Cumartesi günlerine denk geldiyseniz Gece Pazarı’nı da (Night Market)
görmelisiniz, pazarlık kabiliyetinizi test etmek için birebir.
Vietnam rotamdaki en büyüleyici yerdi burası... Doğru sezona denk
getirildiğinde, burası Vietnam’a gelmek için başlıbaşına bir sebep
olabilir. Şubat-Nisan arası pek tavsiye
edilmiyor çünkü hem çok soğuk hem de sisli oluyormuş. Benim ziyaretim Aralık
ayındaydı, pırıl pırıl olduğunu söyleyemem ama havanın işleri bozduğunu
söylemek te haksızlık olur. Rüzgar ve
dalgalar 3000’den fazla adacık, sayısız mağara ve kireçtaşı tepeleri oluşturmuş;
size de bu harika oluşumların arasında ahşap junk teknelerle yapacağınız
gezinin tadını çıkartmak kalıyor. Günübirlik, 2 veya 3 gece konaklamalı turlar
mevcut. Benim tavsiyem en azından 1 gece bu doğa harikası yerde teknede
konaklamanız ve güneşin doğuşuna ve batışına da şahit olmanız. Kendinizi gerçekten
şanslı hissedeceksiniz.
1 gece konaklamalı turun programı şu şekilde: Teknenin demirleyip küçük
kayıklarla sizi karaya çıkardığı ilk nokta, Thien Canh Son Mağarası.
Devasa büyükükteki mağara, içindeki ışık efektlerinin de katkısıyla insanı
büyülüyor. 2 gece konaklamalı turlarda, 2.gece bu mağaralarda verilen bir parti
de bulunuyormuş, vaktiniz varsa kaçırmayın.. Mağaranın bulunduğu adanın
sahilinde mevsimine göre yüzebilir veya kanoyla 1 saatten uzun süre
gezebilirsiniz. Kürek sesleri dışında eksiksiz ve kusursuz bir sessizlik...
Geceyi korunaklı bir bölgede geçirip nefis bir uyku çektikten sonra kahvaltı
sabah 7’de, izzet ikram yine sınırsız. Siz çayın kahvenin tadını eşsiz manzara
eşliğinde çıkartırken bir yandan da Vung
Vieng Balıkçı Köyü’ne doğru yol alınıyor. Burası yüzen bir balıkçı köyü..
Tek odalı evlerin etrafında bahçe-tarla yerine balık ağları, küçük çocukların
altında bisiklet yerine bambu kayıklar olan ama uydu antenli televizyon ve
buzdolaplarına da sahip yüzen evlerde süren şaşırtıcı bir yaşam ve yine gülen
yüzler. Dönüş yolu ve öğleden sonra tekrar Halong City’ye varış.. Oradan da
zamanınız, bütçeniz, hayalleriniz elverdiğince yeni duraklara hareket. Benden
de selamlar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder